İsveç’in uluslararası çoksatar yazarlarından Arne Dahl, Türkçeye son çevrilen romanı ‘Altı Çarpı İki’de karlarla kaplı İsveç kırsalında geçen bir seri katil hikâyesi anlatıyor. Kurgusu, atmosferi, temposu, diyalogları ve yan hikâyecikleriyle merak ve keyifle okunuyor.
Arne Dahl ya da gerçek ismiyle Jan Arnald 1963 Stockholm doğumlu. Jan Arnald imzasıyla roman ve öyküler yayımlayan yazar, polisiye romanlarında Arne Dahl takma ismini tercih etmiş. Halen Ailos Yayınevi’nin başeditörü olan Jan Arnald, İsveç’in büyük gazetelerinden Dagens Nyheter’de edebiyat eleştirileri de yazıyor. Arne Dahl müstearıyla yazdığı polisiyeleriyle 2000’li yıllarda büyük bir çıkış yakalamış, çeşitli ödüllere değer görülmüştü.
Dahl Türkiye’de de tanınan bir yazar. Önceki yıllarda çevrilen Dağın Tepesine Doğru, Ölümün Sesi ve Kötü Kan, Dahl’ın 10 kitaplık Intercrime serisinin parçaları. Bu seri 2,5 milyonluk satış rakamına ulaşmış, TV dizilerine adapte edilmiş ve serinin ilk kitabı Ölümün Sesi sinemaya da uyarlanmıştı.
Dedektif Kahramana Dönüş
Intercrime serisinde –daha çok– örgütlü suçlarla mücadele eden seçkin bir polis ekibinin maceraları anlatılır. İsveç’in ‘steril’ görünümlü siyasal, toplumsal ve ekonomik hayatıyla tam bir zıtlık arz eden bu suçlar üzerinden ülkesine ve modern topluma bir eleştiri getiren Dahl –Sjöwall/Wahlöö ikilisiyle başlayan– İsveç polisiye geleneğinin takipçisidir. Dedektif kahramandan ziyade ekip çalışmasına ağırlık veren kurgu da aynı geleneğin izlerini taşır.
Yedi Eksi İki’yle başladığı Berger-Blom dizisinde Arne Dahl’ın stilinde ve içeriğinde değişim başladı. Söz konusu değişim öncelikli çözümleyici özne konumunda görülüyor. Her ne kadar Berger-Blom adı verilse de dizinin asıl kahramanı Sam Berger...
Eski saat meraklısı, gözünü budaktan sakınmayan, kuralları eskitmekten çekinmeyen, yalnız, karizmatik bir adam o. Sjöwall/Wahlöö’nün Martin Beck’i ya da Hennik Menkell’in Kurt Walander’inden ziyade Joe Nesbo’nun Harry Hole’ünü andıran bir karakter. İşbirliği yaptığı Molly Blom da Berger’den farksız. Sadece cinsiyetleri farklılaştırıyor onları. Serinin ilk macerası Yedi Eksi İki’de ikili bir sorgulama sırasında karşılaşmış ve katilin ortak tanıdıkları olması nedeniyle olayı birlikte çözmüşlerdi. Ancak roman sonunda henüz hiçbir şeyin çözülmediği anlaşılıyordu.
Altı Çarpı İki, Yedi Eksi İki’nin kaldığı yerden başlıyor. Teşkilatlarından habersiz soruşturma yürüttükleri için işlerinden uzaklaştırılan kahramanlarımız, haklarında çıkarılan yakalama kararı nedeniyle daha da kötü durumdalar. Üstelik erkek çocuk sahibi kadınları öldüren seri katil, geçmişten kalan bir hesap nedeniyle hem Berger’den hem Blom’dan intikam almaya kararlı. Karlarla kaplı İsveç kırsalında, soğuk ve klostrofobik bir atmosferde bir ölüm kalım savaşına dönüşen hikâye baş döndürücü bir hızla ilerliyor.
İsveç Polisiyeleri
İsveç’te, genişleterek söylersek İskandinav ülkelerinde polisiyeler büyük ilgi görüyor. Romanlarla başlayıp TV dizilerine, sinema filmlerine yönelik bu ilginin bir endüstriye dönüşmesinde bütün dünyanın beğenisini kazanmasının rolü var. Yapısal sorunlarının büyük ölçüde üstesinden gelmiş, sosyal devlet ilkesine bağlı, insan hayatının nerdeyse kutsandığı, suç oranının da aslında hiç de yüksek olmadığı İsveç’te –ve komşu ülkelerde– son 20 yılda görülen polisiye roman patlaması tuhaf olmakla birlikte İskandinav polisiyelerinin kentlerdeki modern hayatı sergilemekteki ısrarı düşünüldüğünde anlaşılır bir durum.
İskandinav polisiye geleneği Maj Sjöwall-Per Wahlöö ikilisinin 10 kitaplık Martin Beck dizisiyle başlamıştı. Ernst Mandel’e göre polisiye yazarları içinde en eleştirel kafaya sahip, polise olduğu kadar burjuva toplumuna karşı da eleştirel tavır alan çift, hayatın içinden sıradan insanlara yer veriyor, entrikayı olabildiğince mantıklı nedenlere dayandırıyor ve suçu hem bireysel hem toplumsal dinamiklere dayanarak çözümlüyordu. Çağdaş İskandinav polisiyesi onların açtığı yoldan ilerledi. İlk takipçi Henning Mankell’di ve o da dedektifi Kurt Wallander aracılığıyla gözünü İsveç toplumuna dikmişti. Stig Larsson’un Millenyum’u bu edebiyata uluslararası görünürlük kazandırdı. Sonra diğerleri geldi. Sayıları çok fazla... İsveç’ten Camilla Lackberg, Hakan Nessler, Helen Tursten, Ake Edwardson, Kerstin Ekman, Karin Altvegen, Liza Marklund, Michael Hjorth, Mons Kallentoft, Kristina Ohlsson, Kjel Eriksson, Emelie Schepp, Hans Koppel, Arne Dahl... Norveç’ten Jo Nesbo ve Karin Fossum. Danimarka’dan Christian Jurgensen ve Peter Hoeg... İzlanda’dan Arnaldur Indridason ve Ingvar Ambjörnsen... Finlandiya’dan Leena Lehtolainen ve Salla Simuka...
Yukarıda isimlerini saydığım yazarlardan –ilk romanları ile Arne Dahl’ı da dahil edebileceğimiz– önemli bir bölümü az önce sözünü ettiğim gelenekle ilişkil. Ne var ki uluslararası etkileşimler, daha açık ifadesiyle ‘best seller’ kalıpları İskandinav polisiyelerini de etkilemiş görünüyor. Joe Nesbo’nun, Jan Goillou’nun, Erik Axl Sund’un, Samuel Bjorg’un, Salla Simuka’nın romanlarında ortaya çıkan seri katil vakaları, bu vakaları çözmeye çalışan dedektif tiplemeleri, muamma yerine dedektifle katil arasındaki düelloya ağırlık verilmesi, yeni bir akımın başladığının habercisi. Arne Dahl’ın Yedi Eksi İki ve Altı Çarpı İki’yle başladığı dizi de bu değişimin bir parçası. Artık siyasi ve toplumsal olaylardan ziyade bireyin psikolojisine ağırlık veriliyor. Ne var ki birey dediklerimiz seri katiller ve birbirinden eksantrik dedektifler. Hal böyle olunca polisiyelerin toplumla, siyasetle, hakikatle bağı pek kalmıyor. Belki de bu nedenle hakikat kısmı mekân ve atmosfere yükleniyor. Hatta Kuzey atmosferi biraz da talep nedeniyle devreye giriyor. Tıpkı Arne Dahl’ın söylediği gibi: “Sanırım o Kuzeyli ton, polisiyeye yakışıyor... Daha karanlık bir ton bu, hayatın içinde.”
Gelenekle bağlantısını bir kenara bıraktığımızda, hakkını vermek gerekir, Arne Dahl’ın Berger-Blom serisinin her iki romanı da kurgusuyla, atmosferiyle, temposuyla, diyaloglarıyla, yan hikâyecikleriyle merak ve keyifle okunuyor.
Arne Dahl, Altı Çarpı İki, Çeviren: Yonca Mete Soy, Hep Kitap, 2019, 336 s.
Kaynak: https://oggito.com/icerikler/kuzey-sogugu/63694