menu

Pek İngilizvari Bir Darbe: Kırmızı Urbalıların Memleketinden Sosyalist Bir Hükümet Çıkar mı?

Yazan: Tülay Güneş Kılıç
Yayın Tarihi: April 04, 2020 19:18

Bu yazı daha önce 221B Dergi Eylül-Ekim 2016 tarihli Sayı 5'de yayınlanmıştır.

 

 "Adam komünist!" diye haykırdı eski banker Sir Arthur Furnival. Buna birçok gazetenin sahibi, medya tiranı George Fison'dan, "Göçmen bile olabilir." karşılığı gelirken, gözlerini göğe çeviren Piskopos'un ağzından, "Aman tanrım!" demekten başka bir şey çıkmıyordu.

Tüm bu tepkilerin sebebi, Sheffield'li eski bir çelik işçisi olan Harry Perkins liderliğindeki İşçi Partisi'nin Mart 1989 genel seçimlerini kazanmasıydı. Tahminleri altüst eden bu sürpriz sonuç, başta ABD olmak üzere bütün dünyanın gözünü İngiltere'ye çevirmesine yol açar. Zira Yeni Başbakan Perkins, sosyalist olduğunu hiç gizlememiş ve iktidara geldiği taktirde yerleşik düzeni yerinden oynatacağının kuvvetli işaretlerini vermiştir. Seçim manifestosunda ortak pazardan çekilme, şeffaf finans politikası, medyada tekelleşmesinin engellenmesi, Lordlar Kamara'sının tasfiye edilmesi gibi aristokrat burjuvazi tarafından skandal olarak nitelendirilen maddeler yer alır. Harry Perkins'in ajandası bunlarla sınırlı değildir; İngiltere'yi NATO'dan çıkararak tarafsızlaştırmak ve yabancı nükleer başlıklı füzeleri ait olduğu ülkelere geri göndermek öncelikli planları arasındadır.

Gelişmeleri yakından takip eden gizli servis, finans, medya, dini ve askeri kurumlardan oluşan karşı taraf, istikrarı seven İngiliz halkının makul davranacağından, asla Marksist birine oy vermeyeceğinden emindirler. O güne kadar Muhafazakar veya İşçi Partisi'nden hangisi iktidara gelirse gelsin, kurulu düzenlerinde pek bir değişiklik olmamıştır zira her iki partinin de birbirinden pek farkı yoktur. Lakin fırça kaşlı, kalın bıyıklı, tıknaz ve sıradan görünüşlü bu eski işçi, halk arasında büyük popülarite kazanarak seçimleri silip süpürür. En az 100 sandalye üstünlüğüyle seçim zaferi kesinleştiğinde Perkins, televizyonda da yayınlanan konuşmasına, "Yoldaşlar" diye başlar, "Seçimi kazandık ama işimiz daha yeni başlıyor. Doğru, politik yetki bizim elimizde fakat bu yeterli olmaz. Bu ülkedeki asıl iktidar parlamentoda değil, Londra’daki yönetim kurulu toplantı odalarında, karanlık bürokrasinin girintilerinde ve gazete başyazarlarının ofislerinde yatıyor, gücü ele geçirmek için öncelikle bu zinciri kırmalıyız." Basın seçim sonuçlarına son derece tepkilidir, "Kızıl Harry, Moskova'ya!" minvali Soğuk Savaş döneminden kalma, klişe manşetler atılır. The Guardian, Daily Mirror gibi nispeten daha ılımlılar bile bunu sonun başlangıcı olarak görürler.

Harry Perkins liderliğindeki İşçi Partisi, on yıl sonra yönetimi Muhafazakarlardan devraldığında enflasyon ancak sosyal ayaklanmaları önleyecek raddede kontrol altındadır. 1981'de başlayan grevler gitgide daha ciddileşmiş, birçok dükkan kapanmıştır. Güvenlik güçleri karanlık bastıktan sonra yolculuk yapılmaması gerektiğini, çünkü vatandaşları olası tehlikelerden koruyamayacaklarını konusunda uyarılarda bulunur. İşsizlik artıkça emniyete ayrılan bütçe iki katına çıkar, polis kurşun geçirmez yelekler ve korunaklı arabalar ile donatılır. Şubat 1988'de parlamentoda alelacele geçirilen bir yasayla Troçkizm illegal olarak kabul edilir. Takip eden günlerde bir evde uluslararası Marksist bir örgüte ait olduğu iddia edilen birçok silah ele geçirilir. Bazıları silahları IRA'nın sağladığını belirtirken, kimileri de polis tarafından yerleştirildiğini söyler. Troçkizm yasadışı ilan edildiğinden beri askeri kamplar, herhangi birinin hiçbir kanıt sunmaksızın bulunabildiği ihbarlarla yakalanan Troçkist şüphelilerle doludur, ki Leninizmden tek farkı Stalin karşıtlığı olan bu görüş, uzun yıllardır geçerliliğini zaten yitirmiştir. Ama bu yafta ile birçok muhalif ekarte edilmesi daha kolaydır. Seksenlerin ortalarında sermaye çevreleri daha da zenginleşmiş, endüstri ve tekstilde üretim adeta durmuş, temel ihtiyaç maddeleri karaborsaya düşmüş ve sayısız devlet kuruluşu yabancılara satılırken Kuzeydenizi'ndeki petrol rezervlerinin tükenmesi İngiltere'yi dışarıdan petrol almak zorunda bırakmıştır. Velhasıl ülke tarihinde hiç olmadığı kadar ekonomik açıdan zor bir durumdadır.

Chris Mullin MP, 2009
Kaynak: Maggie Hannan - CC BY 2.0

Kraliyet tarafından istemeyerek de olsa, usul gereği hükümeti kurmakla görevlendirilen Perkins, hiç zaman kaybetmeden değişimler için harekete geçer. Downing Sokağı 10 Numara'nın yeni sahibi konuttaki özel dairesine yalnızca üstünü değiştirmek için uğrarken, geceleri kendi evinde yatmayı tercih eder. Başbakana tahsis edilen özel şoför ve arabayı değil, halk otobüsünü kullanır ve tüm bakanlarından da aynı şeyi yapmalarını bekler. Söyledikleri ve yaptıkları arasında çelişki olmamasına özen gösteren idealist Harry Perkins'in kararlılığı karşısında en çok rahatsız olanların başında MI5'in başı Sir Peregrine Craddock gelir. Seneler boyunca İngiliz halkını aşırı uçlardan korumaya çalışmış, her bir devlet memurunun, milletvekilinin, subayın veya BBC yöneticisinin geçmişini araştırıp, en ufak bir sapma hissettiğinde gizlice terfilerinin önüne kesmiştir. Şimdi ise eskiden kapıcı bile olamayacak birinin Başbakanlığa kadar yükselmesini önleyememiştir. Ne kadar soruşturma yaparsa yapsın, Perkins hakkında eline hiç koz geçiremez, lakin yaşlı adam ülkenin komünistlerin eline geçmesine izin verecek değildir. Bunu da demokrasi ve adalet için yaptığına tüm kalbiyle inanır.

Aynı şekilde ABD de en az Sir Craddock kadar gidişattan tedirgindir. Seçimlerin hemen ertesinde para piyasalarında dalgalanmalar olur ve Amerikalılar, Araplar ve petrol şirketlerinin elden çıkarmasıyla sterlin büyük ölçüde düşüşe geçer. İlerleyen günlerde sterlinin değer kaybı devam eder, Hazine tek çözümün faizleri artırmak ve IMF'den borç almak olduğunu belirtir. Finans sektörünün adamı olması nedeniyle Maliye Bakanı olarak atanması şaşkınlık yaratan Wainwright; "Bu şekilde devam ederse bir ayı geçmez paramızın değeri sıfırı bulur." iddiasındadır. Perkins önce Almanya, Fransa veya Hollanda gibi ülkelerden yardım istenmesi ve faizlerin sabit tutulması gerektiği düşüncesindedir. Bu arada ABD Dışişleri Bakanı, yanında Hazine Başkan'ı ve Büyükelçi ile birlikte Downing Sokağı 10 Numara'ya gelerek, Başbakan Perkins ile nükleer başlıklı füzeler konusunda görüşür. Kaba bir tavırla füzelerin kaldırılmasının çok vahim bir hata olacağını ve savunmada büyük gedik açacağını belirterek sert uyarılarda bulunur. Perkins ise ülke için asıl tehlikenin Amerika'ya ait bu nükleer silahlar yüzünden kaynaklandığını, Rusya'ya karşı ana hedef haline geldiklerini ve zaten seçim manifestosunda bu durumun özellikle üzerinde durduğu için halkın partisini seçtiğini söyler ve Vietnam'ın savunma için nükleer güce ihtiyacı olmadığını hatırlatır. Hiddetten köpüren ABD Dışişleri Bakanı, "O zaman para yardımını filan unutun, başınızın çaresine bakın!" diyerek, arkasına bakmadan konutu hışımla terk eder.

Görüşülen Avrupa ülkeleri kredi vermeyi reddedince IMF'ye başvurmak kaçınılmaz olur. Müzakereler çok sert geçer, para fonunun şartları çok ağırdır. Maliye Bakanı Wainwright yüksek faiz ve ağır yaptırımlara itiraz ederek, bunu kabineden asla geçiremeyeceğini belirtince IMF'nin Amerikalı üyesi, "Bu sizin sorununuz, bizim değil. Biz siyasetçi değil, bankacıyız. Kiminle iş yaptığımız önemli değildir; bu ha İngiliz sosyal demokratlar olmuş, ha Türk generaller, ayırım yapmayız." der. Wainwright buna, "Çok güzel, fakat unutmayın ki, Türk generallerinin kamuoyu ile ilişki kurma tarzları, İngiliz sosyal demokratlarının açık politikalarından çok farklıdır." diye karşılık verir. Nitekim bakan, IMF şartlarını kabineye sunduğunda büyük tepkiyle karşılanır, 'Bizim bir Muz Cumhuriyeti mi olduğumuzu düşünüyorlar?" bağrışmaları duyulur. Fakat Harry Perkins'in kafasında başka planlar vardır; Dışişleri Bakanı Tom Newsome'ı gizlice Libya, Cezayir ve Irak'a gönderir, görüşmeler başarılı geçer ve istenilen kredi uygun koşullarda bulunur. Siyonist lobinin İsrail'in satıldığı kaygısı dışında ülkede genel bir memnuniyet havası oluşur, felaket bir ölçüde atlatılmıştır. Fakat daha çözülmesi gereken onlarca problem vardır.

Yeni hükümetin karşısındaki bir diğer zorluk, sendikalarla yapılacak olan görüşmelerdir. Radikal çözümler arayışı içerisindeki Perkins'in, sosyal haklar ve yeni yatırımlara öncelik vermesi nedeniyle işçilerin istedikleri maaş zammı en az iki yıl beklemek zorundadır. Perkins'in parti liderliğinden pek de hoşnut olmayan ve aslında kendisini bu ünvana layık gören, Birleşik Elektrik sendikası genel sekreteri, sağ kanattan Reg Smith hükümeti zorlamaya kararlıdır. Smith zamanında ABD elçiliği tarafından finans edilen bir gezi ile Amerika'ya gitmiş, oradaki işçi haklarını incelemiş, hatta 5 dakikalığına da olsa Birleşik Devletler Başkanı ile görüşme olanağı bulmuştur. Açıkçası Smith, Perkins karşıtları için gerektiğinde devreye sokulabilecek yararlı biridir. Nitekim sendikalar zorluk çıkararak anlaşma yollarını tıkarlar. Kurallara harfi harfine uyarak, yani asla fazla mesaiye kalmayıp, hasta olan meslektaşlarının yerine çalışmayarak işleri yavaşlatma kararı alınır. İçinde bulundukları Ocak ayı zaten çok soğukken, çok değil birkaç gün içerisinde kömür enerjisi ile çalışan ısıtıcıların birer birer devre dışı kalması ve sık sık yaşanan genel elektrik kesintileri kamuoyunda olumsuz yorumlara yol açar. Gazetelerde her gün operasyon sırasında enerji kesildiği için ameliyat masasında kalan biri, soğuktan donarak ölen yaşlı bir kadın veya trafik ışıkları çalışmadığı için bir arabanın çarpmasıyla hayatını kaybeden bir küçük kız haberleri yer alır. Halk şiddetli protestolarda bulunmaya başlar. Perkins, sendikaların istediği zam talebini karşılamayı veya olağanüstü hal ilan edip, işçilere işbaşı yapılması emri verilerek kriz aşılması önerisini geri çevirir. Birkaç hafta sonra karlar eriyip, ısı artınca eskisi kadar yakıta ihtiyaç kalmaz. Sabırsızlanmaya başlayan işçilerin daha makul olunması gerektiği tarzında homurdanmaya başlamaları karşısında Reg Smith, ister istemez anlaşma masasına oturmak zorunda kalır. Gazeteler bunu sendikacının zaferi olarak lanse ederler.

Harry Perkins rolünde Ray McAnally. İrlandalı aktör dizinin yayınlanışından hemen sonra hayatını kaybetti.

Bu arada Gizli Servis'in Perkins üzerine araştırmaları devam etmektedir, her ne kadar kabinede üç komünist, bir Troçkist ve bir eşcinsel olduğunu açığa çıkarsalar da, bu yeterli değildir. Çünkü insanlar artık değişik görüşlere daha hoşgörülüdür. Fakat yine de doğrudan olmasa bile, gazetelere bilgi sızdırılarak yavaş yavaş karalama calışmalarını başlatmanın pek sakıncası yoktur. Bulduğu kredi ile büyük sükse yapan Dışişleri Bakanı'nın evlilik dışı ilişkisi ortaya çıkarılır, Perkins kendisine destek verse de yoğun baskılar karşısında Newsome istifa etmek zorunda kalır. Tüm çabalara rağmen Perkins direnmeye devam etmekte, nükleer başlıklı füzelerin bir an önce İngiltere topraklarından çıkarılması üzerine talimatlar vermektedir. ABD de boş durmamakta, her bir füze için yüklü tazminat istemek, böylelikle mali açıdan hükümeti daha zor duruma sokmak, bu da işe yaramazsa İngiltere ordusunu sahneye çıkarmak gibi planlarla meşguldür. Aynı günlerde, NATO'dan çıkma ısrarı karşısında, Almanya, Belçika, İspanya ve daha birçok ülke İngiltere ile ticari ilişilerini keserler.

Güvenlik görevlisi kılığında örgütlü kışkırtıcıların başı çektiği protestolar sokaklara taşar, evler, arabalar taşlanır. Başbakan'ın ufak da olsa bir açığını yakalamaktan hiçbir zaman ümit kesmeyip, işin ucunu bırakmayan Sir Craddock, Harry Perkins'in çok eskiden yaşadığı kısa bir ilişkiyi keşfeder, kadın evlenmiş ve iki çocuğu olmuştur. Kocası füzeleri imha etmekle görevli bir istasyonu kuran şirketin başındadır ve bu güç imha istasyonlarının birinde yeterli önlem alınmadığı için patlama tehlikesi vardır. Bu durumdan bir çıkar ilişkisi bağlantısını kuran Sir Craddock elinde belgelerle Başbakan'a gider. Aylardır yaşadığı strese rağmen yılmayan Harry Perkins için bu bardağı taşıran son damla olur, her türlü pürüze karşın inatla sürdürdüğü mücadelenin işe yaramaması karşısında bitkin düşer ve çok hastalanır. Sir Craddock'un, hastalık yüzünden makamından istifa etme önerisini kabul eder ve dinlenmesi için gönderildiği Başbakanlığın kır köşkünde, bir yıl boyunca hiçbir kimseyle görüştürülmeden adeta bir hapis hayatı yaşar. Bir kez daha, tarihteki birçok örnekte görüldüğü gibi, demokratik yollarla seçilmiş olmanın illa da yönetimi ele almak anlamına gelmeyeceği anlaşılır.

Yeni Başbakan, partinin sağ kanadından Maliye Bakanı Wainwright olmuş ve yeni kabinede hiçbir Marksiste görev vermemiştir. Egemen sınıf için işler yine yoluna girip, kurulu düzenin yıkılması tehlikesi bir kez daha bertaraf edilmiştir. Şömine başında ellerinde konyak kadehleriyle oturan MI5 Başkan'ı Sir Peregrine Craddock ile medya baronu George Fison'un keyifleri yerindedir. "Zaten biz bir Güney Afrika ülkesi değiliz ki; ne top tüfek, ne de işkence ve kan akıtmaya ihtiyacımız olmaz. Biz darbemizi İngiliz usulü yaparız." diye konuşurlar.

A Very British Coup, İngiliz Channel 4 tarafından iki kez televizyona uyarlanmıştır. 1988'de Ray McAnally'in başrolde olduğu aynı adı taşıyan ilki yayınlandığında büyük yankı yapar. Otuzu aşkın ülkede gösterilen dizi, Bafta ve Emmy gibi önemli ödülleri kazanır. House of Cards'ın öncüsü olarak kabul edilen dizide, büyük ölçüde kitaba bağlı kalınmasına rağmen final çok daha tatmin edici iyimserliktedir. 2012 yılında bu sefer romana birebir uymayıp, yalnızca esinlenmekle yetinilen Secret State adıyla Gabriel Bryne'ın başrolde olduğu, yine çok başarılı bir başka bir versiyon çekilir.

Jeremy Corbyn MP anti-drone kampanyasında, 27 Nisan 2013
Kaynak: stopwar.org.uk - CC BY 2.0

Pek İngilizvari Bir Darbe'nin (Agora Kitaplığı, 2006) yazarı, İşçi Partisi eski milletvekili, gazeteci/yazar Chris Mullin, 1982 yılında bu politik gerilimi yazdığı sırada henüz parlamentoya seçilmemişti. Birgün trende arkadaşlarıyla yolculuk yaparken böyle bir senaryo üzerine konuşurlar, bir kitap yazmaya karar verir ve ana karakteri için zamanın İşçi Partisi lider adaylarından Tony Benn'i örnek alır. Mullin kitabı yazdığı sıralarda Thatcher hükümeti kan kaybetmekteyken, halk tarafından benimsenen Tony Benn'li İşçi Partisi anketlerde önde görünmektedir. Siyasi analistlere göre, eğer Benn %1 gibi çok küçük bir farkla İşçi Partisi seçimlerini kaybetmeseydi, İngiltere'yi radikal değişimler bekliyordu.

Chris Mullin, seksenlerde yürüttüğü yoğun kampanya ile Birmingham Altılısı olarak bilinen, psikolojik ve fiziksel şiddet kullanılarak zorla alınmış sahte itiraflarla tutuklanan sanıkların 16 yıl sonra serbest kalmalarında yardımcı olmuştur. 23 sene parlamentoda görev yaptıktan sonra aktif siyaseti bırakan Chris Mullin, şimdilerde ‘Harry Perkins'in Arkadaşları’ adında bir devam kitabı yazmakla meşgul. Zira siyasi bir gerilimden çok distopik bir fantezi romanı olarak nitelendirilen kitap, adeta yazar eline bir kristal küre almış gibi bugünün işaretlerini vermektedir. İşçi Partisi'nin lideri Jeremy Corbyn, tıpkı Harry Perkins gibi sosyalist görüştedir. NATO'dan çıkmak, ekonomik gücü finans çevrelerinin elinden alıp, milyonerlere değil milyonlara dağıtmak, Lordlar Kamarası ve özel okulları kaldırmak gibi benzer planları vardır. Yerleşik düzen Corbyn'den pek memnun değildir, 2015'de bir general gazete yazısına yaptığı yorumda, hiçbir zaman sosyalist bir lidere izin vermeyeceklerini, işlerin asla o raddeye gelmeyeceği yorumunda bulunur. Gelişmeler karşısında Chris Mullin'in yorumu ise, "Medeni bir ülke olmamıza rağmen, ordunun yönetime el koyma olasılığı her zaman vardı" şeklinde olur ve devam eder. "Yetmişli yıllarda bir takım çıbanbaşları çıkıp, kendi özel sivil birliklerini kurmaya kalkıştılar. Bunlardan bir tanesi General Sir Walter Walker, Times’a bir mektup yazarak, ‘ülkenin dinamik bir yönetime ihtiyacı var. İçimizde hain komünist Truva atlarını barındırmayacağız.’ dedi. Ve gerektiğinde 100.00 silahlı toplayabileceğini iddia etti. Tamam, General biraz kaçıktı ama yine de o dönem Kuzey Avrupa’da Nato komutanıydı. Yine 1975 senesinde SAS’ın kurucusu Albay David Stirling de benzer bir oluşum içine girmişti."

Oscar Wilde'ın, "Hayat sanatı taklit eder." sözüne uygun, Harry Perkins'e yapılanların bugünlerde Jeremy Corbyn üzerinde de denenmeye başlamış olması dikkat çekicidir. Kurulu düzen hoşlanmadığı İşçi Partisi liderini gözden düşürmek için, geçmişini didik didik edip, Brexit'i kendisi için bir yenilgi olarak göstermek gibi çeşitli manevralarla medyanın tüm gücünü kullanmaktan çekinmiyor. Oysa Chris Mullin'in de dediği gibi, "İşler 30-40 yıl öncesinde olduğu gibi kolay değil artık, insanlar değişti." İngiliz gençliğinin ümit ışığı olan Jeremy Corbyn'in başarılı olup olmayacağını, planladığı değişimleri uygulamaya olanak bulup bulamayacağını zaman gösterecek.

Kategori: Makaleler
Etiketler:
Pek İngilizvari Bir Darbe
Chris Mullin

Yorum yaz
mode_edit

İLGİLİ KİTAPLAR

Nopic

İLGİLİ YAZARLAR

Nopic