menu

Benim Adım Kırmızı
Orjinal Adı:
-
Yazar:
Yayınevi:
Yayın Tarihi:
Çevirmen:
-
Grafik Tasarım:
-
Karakterler:
-
Sizin Puanınız:

Orhan Pamuk'un, "en renkli ve en iyimser romanım", dediği Benim Adım Kırmızı, 1591 yılında İstanbul'da birbirleriyle sürekli çatışan güzel Şeküre, dört yıldır savaştan dönmeyen kocasının yerine kendine yeni bir koca, sevgili aramaya başlayınca, o sırada babasının tek tek eve çağırdığı saray nakkaşlarını sakladığı yerden seyreder. Eve gelen usta nakkaşlar, babasının denetimi altında Osmanlı Padişahı'nın gizlice yaptırdığı bir kitap için Frenk etkisi taşıyan tehlikeli resimler yapmaktadırlar. Aralarından biri öldürülünce, Şeküre'ye aşık, teyzesinin oğlu Kara devreye girer. İstanbul'da bir vaizin etrafında toplanmış, tekkelere karşı bir çevrenin baskıları, pahalılık ve korku hüküm sürerken, geceleri bir kahvede toplanan nakkaşlar ve hattatlar sivri dilli bir meddahın anlattığı hikayelerle eğlenirler. Herkesin kendi sesiyle konuştuğu, ölülerin, eşyaların dillendiği, ölüm, sanat, aşk, evlilik ve mutluluk üzerine bu kitap, aynı zamanda eski resim sanatının unutulmuş güzelliklerine bir ağıt. "Genç Türk romancısı Orhan Pamuk, Avrupa'ya roman nasıl yazılır, gösteriyor." -Frankfurter Allegemeine "Orhan Pamuk'u herkes okumalı." -The New Statesman

İLGİLİ BLOG YAZILARI

Yorumlar


Okunmalı
March 25, 2024 17:31

Kara Kitap ve Yeni Hayat benim için olumlu okuma deneyimleri olmadılar. Ben kitabı sevmesem bile yarıda bırakmam; buna rağmen bu iki kitabı okuyamayıp bırakmıştım. Bilmiyorum, belki de benim için yanlış bir zamandı Orhan Pamuk okumak için.

Benim Adım Kırmızı, tam tersine çok keyifli bir okuma deneyimi sundu bana:

1) Benim de ergenlik çağımda resim yapmışlığım var. Ailemde güzel sanatlarla uğraşan, bunu meslek edinen çoktur. O yüzden Osmanlı'nın nakış ve resim tarihinin bu en civcivli dönemini okumak; mürekkepleri, kıl kalemleri, altın varakları, Hint kâğıtlarını, minyatürlerin betimlemelerini, tarif edilen meclisleri gözümde canlandırmaktan çok zevk aldım.

2) Osmanlı'nın nakış ve resim tarihi, zamanın tüm fiziksel araç-gereciyle, gerçek minyatürlerin gerçek meclisleriyle anlatılıyor. Bunun yanı sıra, İslamiyet'te resmin günah sayılmasına ilişkin tüm tartışma ve düşünceler oya gibi romanda işlenmiş. Resimde üslup sorunu, 'Allah'ın gözünden görme', perspektifi günah sayma, gerçek gibi resmetmeyi (Frenk üstadların usulü) dine küfür görme gibi önemli konular okuru sıkmadan işlenmiş. 'Allah'ın aklındaki at' gibi bazı kavramların Eflatun’un idealar dünyasına ait olduğunu sezdim - doğrudan adı geçmese de. Özetle işin düşünsel tarafını okumak çok hoşuma gitti.

3) Saray'ın nakkaşhanesindeki tezhip ustasının öldürülmesiyle başlayan roman, aynı zamanda polisiye bir kurgu. Padişah'ın çok özel kitap siparişini hazırlayan Enişte Efendi, yeğeni Kara Çelebi'yi İstanbul'a çağırtır. 12 yıl önce zamansız yere Enişte'nin çocuk yaştaki kızı Şekûre'ye aşkını ilan ettiği için evinden kovulan Kara, sevgilisine kavuşma ümidiyle döner. Şekûre'nin kocası savaşta kaybolmuştur, kadın iki oğluyla babasının yanındadır. Enişte Padişah'ın kitabının biritilmesi için Kara'ya görev verir. Kara'nın ikinci görevi ise tezhip ustası Zarif Efendi'yi kimin öldürdüğünü bulmaktır. Nakkaşhane'nin usta nakkaşları Leylek, Zeytin ve Kelebek de elimizdeki şüphelilerdir. Neticede Kara katili bulmadan Şekûre'ye kavuşamayacağı için polisiye soruştumaya başlar.

Zamanında polisiye okuma grubunda okunmuştu bu kitap, ben okumamıştım. Kısmet bugüneymiş.
İyi bir okuma deneyimi oldu benim için.


Yorum yaz
mode_edit