menu

Simenon da mı hafif? Yukarıda Allah var.

Yazan: Oğuz Eren
Yayın Tarihi: July 27, 2011 06:56

Mekan : İletişim Toplantıları, 21.12.06, İletişim Han, Cağaloğlu
Katılımcılar : Emrah Serbes, Ömer Türkeş, Erol Üyepazarcı, Eylem Çamuroğlu
Cinairoman'ın Notu : Daha önce sitemizde duyrulan bu panelde konuşulanlardan ufak bir kısmını alıntıladık.

Eylem Çamuroğlu: Öncelikle sözü Emrah'a verelim. Anlat bize, neden polisiye? Ne söylemek istersin?

Emrah Serbes: Anlatmasını pek beceremem ama yine de deneyelim. Günlük hayatın git gide kriminalleştiği bir ülkede polisiyenin ya da genel olarak suç edebiyatının yükselmesi doğal bir şey. Ayrıntılı düşünmedim, "Neden polisiye?" diye soranlara neden olmasın diyorum. Benim için önemli olan suç edebiyatına dâhil olmak değil, suça nasıl bakıldığı. Ben suça bir güvenlik felsefesi çerçevesinden bakmıyorum. Cezaları istediğiniz kadar arttırın, her köşe başına kolluk kuvveti dikin, suç oranını düşüremezsiniz. Suç bu sistemin doğasında var. Marksist olduğumdan ötürü Marks'tan bir alıntı yapmak istiyorum, diyor ki: "Bir filozof fikir üretir. Bir şair dize üretir, bir profesör ders kitabı üretir. Bir suçlu suç üretir. Ama suçlu suç üretmekle kalmaz, ceza kanununu da üretir, yargıçları da üretir, polisi de üretir." Dolayısıyla benim yazdıklarımı da üretmiştir.

Geçenlerde birisi "Polisiye hafif bir tür," dedi. "O senin hafifliğin," dedim. Raymond Chandler'ı, Manchette'i, Leo Malét'yi okumadın mı? Hadi onlar hafifti diyelim, Simenon da mı hafif? Yukarıda Allah var.

Ömer Türkeş: Az önce Marksistim diyordun, şimdi yukarıda Allah var diyorsun. (Gülüşmeler)

Emrah Serbes: O sözün gelişi, espri olsun diye şey etmiştim. Polisiyenin ağırlıklı kanadı, sadece muammaya yatırım yapmış, işi bir bilmeceye indirgemiş, ölümü şeyleştirmiş olabilir, ama bu bütün türün hafifliği anlamına gelmez. Kanımca polisiye bu kara çağın, içinde yaşadığımız gerçek altı durumun en has anlatım olanaklarını sunar. Kökü Sherlock Holmes'ten çok Kafka'dadır.

Ama polisiye sütten çıkmış ak kaşık da değil. Polisiyenin dümeni her zaman türü orta sınıfların afyonu olarak kullananların elinde olmuştur. Kötü suçlu, iyi dedektif masalı. Dünyanın kötüler ve iyiler olarak böyle ortadan ikiye ayrıldığını düşünmek için biraz saf olmak lazım. Bu portrelerin hangi toplumsal şartların ürünü olduklarından çok ne kadar kötü ya da karizmatik oldukları üzerinde durulmuş. Ama hepsi bu toplumun ürünü, bizimle, "masumlarla", "kurbanlarla", "adalet bekçileriyle" aynı okullara gittiler, her sabah andımızı okudular. Bir polisiye okurken benim en hakikatli sorum şudur: Yazar suçun toplumsal boyutlarını görebilmiş mi?

Bunu göremeyen polisiye, hiçbir eleştiri süzgecinden geçmemiş bir şiddet güzellemesidir. Bir psikopatlar, seri katiller, manyaklar galerisidir. Benim söyleyeceğim tek cümle var: Bu insanlar saksıda yetişmedi. Ben de saksıda yetişmedim. Aramızda masum yok, ya da toplumsal şartlardan bağımsız bir suçlu yok. Burjuva toplumu suç toplumudur. Bunları söyleyince, hafif bir tebessümle bakanlar var. "Eski solcu" bakışı. Sen daha bir şey bilmiyorsun diyen, biz o yolların hepsinde geçtik diyen, büyük anlatılar dönemi bitti diyen bir bakış. Bizi mahveden o bakıştır. Ve sanırım biraz daha konuşursam saçmalamaya başlayabilirim. Şimdilik bu kadar.

Kategori: Söyleşiler

Yorum yaz
mode_edit