menu

Lokanta - Hakan Yel

Yazan: A. Ömer Türkeş
Yayın Tarihi: November 19, 2011 14:20

Şiddet, 2005 yıl romanlarına damgasını vurmuştu. Hakan Yel’in ilk romanı “Sultan’a Dokunmak” da yer verdiği şiddet sahneleriyle bu romanlar arasında ön sıralarda yer alıyordu. Yel, yeni romanı “Lokanta”da da okuyucusunu etkilemek için yine sınırsız bir şiddet gösterisi yapmış. “Lokanta”nın kahramanı Kuzey de kötülere hak ettikleri cezayı vermekte ilk romanındaki Selim kadar acımasız.

Kitap kapağında şöyle tanıtılmış “Lokanta”; “Toplumun şiddete karşı duyarsızlaştığı, kötülüğün hakim olduğu sokaklarda işlenen sıra dışı cinayetler. Öldürmekten çok cezalandırmayı amaçlayan, adli tıp yetkililerini çaresiz bırakan faili meçhuller. Bilimin açıklayamadığı, iz bırakmayan ve zamanla hayranlık uyandıran bir katil.” İşte sorun tam da burada başlıyor; katilin hayranlık uyandırmasında, Türkiye’nin katillerle gurur duymasında, adaletin işlemediği lakırdılarını duyanların durumdan vazife çıkarmasında, “öteki”lerin linç edilip öldürülmelerinin meşrulaştırılmasında.

Söz konusu meşrulaştırmayı örneklemek için, Hakan Yel’in “Sultana Dokunmak” romanı üzerine yaptığı söyleşide sarf ettiği sözleri alıntılıyorum; “Şiddete gelince; insanın doğasında şiddet yoğun olarak var. Bunu günlük gazetelerin üçüncü sayfalarından izleyebilirsiniz.(…) zevk için adam öldürenler acımasızca cezalandırılmalı. Romandaki cezalar da bu fikirden yola çıkan bir kurgunun ürünleri. Masumlara zarar verirsen, bir gün masumlar da şiddeti kullanabilir. Hem de senden daha acımasızca!”

Bakın o acımasızlığı “Lokanta”da nasıl tasvir etmiş yazar; “Bıçağın boyna yaptığı baskıyla birlikte önce deri, ardından da­marlar ve sonunda kaslar ritmik bir hareketle birbirlerinden ayrılma­ya başladılar. Aşçı, elinde adamın başıyla ayağa kalktığında sandalyedeki vü­cutta kısa bir titreme oldu”… Ya da bir başka “adalet” anında şu görüntülerle karşılaşıyoruz; “Adamların bacaklarından sızan kan ayaklarının dibinde, yerde küçük bir birikinti oluşturmuştu. Koyu bordoya dönmüş, soğumuş kan. Anüsüne tıkılmış penisinin art kısmı az da olsa görülebiliyordu. Dördüncü fotoğrafı tıklattığında, fotoğrafçı kırk beş derece daha saat yönünde ilerlemişti. Şimdi kurbanın anüsünün yerinde, kanlı, avuç içi büyüklüğünde bir çukur görünüyordu. İçeri sokuşturulmuş penisin, kesildiği yerden bir damar dışarı sarkmış, tuhaf bir kıvrımla yukarı bakıyordu. Sarımsı dokular, yağlar, ince damarlar, kırmızının değişik tonlarındaki kaslar birbirine geçmiş kanla sıvanmış bir topak gibiydi”…

Ne bu sert tasvirler ne de “göze göz, dişe diş” ideolojisi bir yenilik değil. Amerikan sağının yükselme dönemindeki popüler sinemayı –mesela “Kirli Harry” serisini- hatırlayacak olursak, bugün bizim edebiyatımızda boy gösteren estetize edilmiş şiddetin anlamını da kavrayabiliriz. Şiddetin sistemden kaynaklandığını hem gizleyen hem de var olan şiddeti yine sistemi meşrulaştıracak hikayelere döken zihniyet,  toplumu, “güvenlik mi özgürlük mü” ikileminde “güvenlik” tercihine zorlamak istemektedir. Bu tarz anlatılarda klasik bir akış vardır; katiller son derece kötü, acımasız ve küstahtırlar. Suç apaçık ortada olmasına rağmen yasal boşluklar polisin elini kolunu bağlar. Medya ise, “suçu kanıtlanan kadar herkes masumdur” ilkesiyle suçlu vatandaşı polise karşı savunur. Biz okuyucu/izleyici olarak gerçeği bildiğimizden cezalandırıcı kahramanla birlikte çaresizlik ve öfkeyle kıvranırız. Duygusal bağ sağlandığında, kahramanımızın uygulayacağı şiddetin meşruiyeti onaylanmıştır artık. Ve “adalet” –yukarıda alıntıladığım sahnelerle- sağlanacaktır.

Kötü bir polisiye.

Kategori: A. Ömer Türkeş Yazıları
Etiketler:
Lokanta
Hakan Yel
Sultan'a Dokunmak

Yorum yaz
mode_edit

İLGİLİ KİTAPLAR

Nopic

İLGİLİ YAZARLAR

Nopic