menu

Şarlo İstanbul'da! (Bölüm:2)

Yazan: Oğuz Eren
Yayın Tarihi: April 21, 2010 17:30

3

Şarlo ne olmuştu? Vakıa son günlerdeki esrarengiz vaziyeti arkadaşlarının nazarı dikkatini celb etmemiş değildi, fakat böyle şeyler onun tabiat-ı iktizasından olduğu için kimse lüzumundan fazla ehemmiyet vermemiş onun böyle Nevyork’tan, sevgili Mis Rod’dan uzaklaşması için kendisince mühim bir sebebi olacağını düşünerek aldırmamıştı.

Şarlo’nun eskiden beri pek gizli, pek samimi bir arzusu, muazzez bir emeli, bir gaile hayali vardı : Bir mülk sahibi olmak ! Bir müddetten beri ise cebinde oldukça mühim bir yekün tutan parası vardı. Bununla niçin arzusunu tatmin edemesin ! Şarlo bu paralara dört elle sarılmış, eskiden mu’tadi olduğunu vechile israf etmemiş ve nihayet (Nik Partr) dan on günlük izin koparınca bir sabah kimseye haber vermeksizin trene atlamış, Nevyork’tan bir saat mesafede zarif köşkleri, son sistem villaları, sayfiyeleriyle maruf bir mahalle kapağı atmıştı.

Şimdi orada arzusuna, emeline göre bir köşk arıyordu. Kiralık ve satılık bir sürü köşkler vardı. Saatlerce aradıktan, hemen her tarafı dolaştıktan sonra, bir köşede cidden, şairane cidden nefis bir villa bulmuştu. Burası kesif ve bol yeşillikler içine gömülmüş gibi oturtulmuş gibi beyaz, bembeyaz ve tek katlı bir bina idi. İtalyan usulu mimarisi tarzında gayet geniş bir saha üzerinde vücuda getirilmişti. Arkada ta yeşilliklerin koynuna saklanmış gibi bilinmez nerelerden şırıldayarak akan küçük bir su vardı. Bahçenin en mu’tena, en ruh-efza yerinde bu sudan zarif, tabii, şairane bir şelale vücuda getirilmişti, Şarlo bu manzarayı görür görmez derhal meftun oldu. Şu binanın her şeyi tamdı. Yalnız tamam olması için bir hurisi noksandı ki işte onu da Mis Rod itmam etmiş olacaktı. Şimdi halledilmesi lazım yalnız bir fiyat meselesi kalmıştı.

Hülyalarımda bile böyle güzelini, bundan zarifini tasaavvur etmezdim, diye söyleniyordu, şimdi Allah vere de malikânenin sahibi münasebetsiz fiyat isteyen bir uğursuz olmasaydı !. Hemen gideyim, sahibini bulayım da pazarlığı uydurmaya çalışayım !

Şarlo artık kendi müstakbel kâşanesi telakki ettiği binanın sahibini nerede bulabileceğini öğrendikten sonra ma’hud bastonunu çevire çevire .. şâdân ve memnun uzaklaştı.

Bir saat sonra köşk sahibi ile çıkışa çıkışa pazarlık etmiş bin dereden su getirerek adamcağızı istediği fiyata ikna edebilmişti şimdi dudaklarında geniş bir tebessümle gülüyordu. Artık binasına sahip olabilmek için civardaki notere kadar giderek muamele-i resmiyeyi ifa etmekten başka bir şey kalmamıştı. Şarlo o kadar mesud o kadar memnun idi ki bu muameleyi de başka bir zamana ta’lik etmek istemiyordu. Pazarlık bitince derhal çıktılar, Şarlo dudaklarında yegâne bildiği bir şarkının nakaratı..  elinde ma’hud baston, bacaklarını yayıp kısmi suflisini çıkararak pür eda... pürr emel adeta uçar gibi.. notere gittiler.

Ah.. kim bilir Pasisi ile Şikagoş ne kadar şaşacaklar ? Hele bizim üstad-i muazzam ve muhteşem Nik Partr hazretleri ne Avurd edecek artık tabii bu günlerde kendisine suret-i kat’iyede istifamı verir, şu menhus polis hafiyeliğinden keff-i iyed ederim yook neye vazgeçecekmişim ?  Kendi kendime burada hane açarım. O zaman benim de bir takım muavinlerim olur, onlara iş buyurur, dünyanın dört köşesine saldırırım. O aptallar yüzünden bizim kasaya cayır cayır papeller akarken ben de odacığımda ateşin karşısına uzanır.. İstediğim gibi dalga geçerim. Fakat asıl şaşacak herkesten fazla sevinecek olan benim sevgili nişanlımdır. Rod’cuğum. . Ah yarabbi ya burayı beğenmezse ..

Bu ihtimal ile neşesi kaçıyor, nişanlısının köşkünü, sevmesi için bir evliyaya adaklar adıyordu.

Noterin yanında muamele-i resmiye ikmal edilip paraları da saydıktan sonra Şarlo evin anahtarlarını derhal almak istedi. Köşkün sabık sahibi birlikte döndüler, anahtarları aldı,  bu suretle her şeyi her tarafı istediği gibi tetkik edecek, nerelerde ne gibi tadilat yapılması iktiza edeceğini tayin edecekti. Nevyork’a avdet etmek için ne acele vardı sanki ? ..

Halbuki bilse idi... bilse idi....

4

Tam iki gün sonra yani Şarlo malikanesini bir defa değil belki bin defa dolaştıkdan, bütün bahçenin taraf taraf adım adım kamilen ölçüsünü aldıktan sonra, odaların ebadını ayıra ayıra ölçtükten.. parmaklarıyla ve nihayet kağıt üstünde binlerce ve binlerce hesap yaptıktan sonra artık her şeyi itmam ettiğine kâni oldu : Nevyork’a hareket kararı verdi. Arkadaşlarından ayrılalı dört gün olmuştu. Bu müddet zarfında kendisinden hiç bir haber vermediği için hepsi telaşa düşmüş olacaklardı. Ne olursa olsun Şarlo işini bitirmiş, malikânesini istediği gibi tanzim için planlarını yapmıştı ya ! ..

Köşkten çıktı, etrafa memnun ve sahip bir fatih tavrıyla son bir nazar atfettikten sonra istasyona koşarak trene atladı.  İdarehanede ne yaptığını söyleyince kim bilir ne kadar hayret edeceklerdi !

Nevyork’a gelince trenden atladı. Acelesinden kocaman fotinleriyle ötekinin berikinin ayağına basarak dışarı fırladı, ilk rast(ladığı) arabaya atladı. Öyle ya.. bugün nasıl olsa para yiyordu. Elbette idarehaneye  de yayan gidecek değildi ya ! ..

Yarım saat sonra bir top kellesi gibi (Nik Partr) ın odasından içeri giriyordu. Hafiyeler kralı baş muavini görünce surat asarak :

-          Ooh maaşallah beyefendi, neredesiniz ?

dedi.

-          Buradayım üstad fakat zannederim bana siz izin vermiştiniz, şimdi neden hiddet ediyorsunuz?
-          Ben izin vermiştim, ben izin vermiştim, izin verdikse cehenneme kadar git de ortadan kaybol demedik ya ? Burada lazım oluyor size.. Nevyork’un her tarafını alt üst ediyoruz, beyefendi yok..
-          Ne bileyim ben üstad ? Ben Mis (Rod)a bir sürpriz yapmak istiyordum. Hem size bir şey söyleyeyim mi ? Bana bir dakika müsaade ediniz, içimdeki sevinç beni boğuyor, gideyim biraz nişanlımı göreyim, ondan sonra gelirim, arzu ettiğiniz kadar çıkışırsınız, istediğinizi söylersiniz, yalnız şimdi müsaade ediniz..

Şarlo bu sözleri söyleyerek kapıya teveccüh etmişti. Nik Partr kendisini durdurdu :
-          Nafile beyhude zahmet etmeyiniz, Mis Rod gitti.
-          Gitti mi ? Nereye? Annesinin yanına mı ?
-          Hayır. Türkiye’ye !
-          Türkiye mi? ..
-          Evet Türkiye !.
-          Türkiye ha.. Türkiye.. .Ooh üstad görüyorum ki benimle alay ediyorsunuz, fakat böyle bir vakitte doğrusu ya bu tarz hareket size yakışmaz !
-          Alay etmiyorum azizim hakikati söylüyorum.. Mis Rod evvelki akşam Türkiye’ye, daha doğrusu İstanbul’a hareket etti. Kendisini müste’cil oraya davet etmişler.. Birtakım işleri varmış.

Ne çare Şarlo şaşkın şaşkın etrafına bakındı :
-          Sahi .. diye  mırıldandı. İstanbul’da bir halası olduğunu bana her zaman söyler dururdu.  Pekiyi ama niçin beni beklemedi ?
-          Siz onun tabiatını bilmez misiniz ?  Mamafih hakkı da var. Siz hepimizi burada yüz üstü bırakın, nişanlınızı ihmal ederek ortadan kaybolun, kim bilir hangi cehenneme gidip zevkinize bakın, sonra da nişanlınız sizi beklesin ? yağma vardı .. Kızcağız iyi kalpli imiş ki yine giderken size selam bıraktı, temenniyatta bulundu.
-          Hep bu kadar mı? ..
-          Bu kadar ya .. daha ne istiyorsunuz ? zengin olduğunuz malum.  Eh paranız olduktan, sıhhatiniz yerinde bulunduktan sonra sizin için daha ne gibi temenniyatta bulunabilirdi ?
-          Ben onun kalbini, sadece nişanlımın muhabbetini muhafaza etmek için bunların hepsini fedaya hazırım üstad.

Nik Partr bu sözler üzerine yumuşadı :

-          Necip hislerinizden dolayı sizi tebrik ederim Şarlo dedi. Mamafih zannederim ben kırk servet ve kırk sıhhatinizi tehlikeye koymadan da nişanlınızı bulmanın bir kolayını bulacağım.
-          Ooh  Üstad siz emsalsiz bir adamsınız !
-          Acele etme ..   bir şartım var. O da tehlikeli bir hırsızı tevkif için hemen hareket etmenizdir.
-          Cehenneme olsa giderim.
-          O kadar uzun boylu değil canım.
-          Nereye gitmek lazım ?
-          İstanbul !
-          Türkiye ha ?

Şarlo bu sözü telafuz etmekle beraber cehennemi bir sür’atle dans etmeye başladı
-          A...a... bu herif çıldırdı, adam akıllı çıldırdı ! diye düşündü ve sonra yüksek sesle Şarlo’ya çıkıştı :
-          Yetişir artık Şarlo, biraz beni dinleyiniz !.

Şarlo söz anlayacak, nasihat dinleyecek halde değildi, mütemadiyen nefes almaksızın sıçraya sıçraya dans ediyor, Türkiye ! Türkiye ! sözlerini de nakarat gibi tekrar ediyordu.
Bu esnada Pasisi ile (Şikagoş) yazıhaneden içeri girdiler. Şarlo’nun böyle üstadın karşısında çılgın çılgın dans ettiğini görünce ikisi de aynı zamanda :
-          Çıldırmış ! oğlan çıldırmış !
diye mırıldandılar. Hayret ve teessüfle (Nik Partr) ın yüzüne baktılar.

Şarlo dans arasında arkadaşlarının içeri girdiğini görür görmez arka arkaya boyunlarına atıldı, olduğu yerde hem sıçrıyor, hem de “Türkiye Türkiye ! “ diye haykırıyordu. Şikagoş bu hale bakarak :

-          Zavallı  oğlan ! diye düşündü, dediğim gibi nişanlısının hareketini öğrenince birden bire oynatmış olmalı ! ne iyi kalpli çocuktu !

Şarlo birden tevkif etti, (Nik Partr) a teveccüh ederek :

-          Üstad işte ben böyle sersem herifin biriyim., dedi. Burada beyhude yere vakit kaybediyorum. Bana icabeden talimatı veriniz, hemen koşup limana bakayım, ne zaman vapur olduğunu öğreneyim. Muvacehenizde yaptığım bu münasebetsizliği mazur görünüz, fakat ne yapayım, elimde değildi. Felaket ve sonra onu tamir etmek imkanı o kadar ani bir surette hasıl oldu ki kendimi zabt edemedim.

Şikagoş hayretle :
-          A.. a...iyi oldu !
dedi, Pasisi :

-          Alelade bir buhran olacak !
diye mukabele etti. (Nik Partr) söze karıştı :
-          Kabahat bende, dedi, Şarlo’nun fevkalade serî-üt teessür olduğunu bildiğim halde ona bu haberleri paldır küldür söylememeli idim. Neyse şimdi mademki kendinize geldiniz, ben şimdi size icabeden vesâik dosyaları hazırlamaya başlıyorum. Siz limana gidiniz, vapur zamanını öğreniniz, icabediyorsa eşyanızı hazırlayıp buraya geliniz. O zamana kadar ben her şeyi hazırlarım. Yalnız size şunu tavsiye edeyim ki kimse sizin ne için Türkiye’ye gittiğinizi bilmemeli, herkes Mis (Rod)u aramak üzere gittiğinize inanmalıdır.

-          Müsterih olunuz üstad zaten ben de başka maksatla gitmiyorum ?
-          Nasıl ? Ne dediniz ?
-          Beni ..  şey.. herkesin nazarında demek istedim .
-          Ha ... o başka
-          Üstad işlerimi toplamakta bana yardım etmek için Pasisi ile Şikagoş’u da beraber alayım mı?
-          Pekiyi ala.
-          Teşekkür ederim bir saate kadar buradayım.

Üçü birlikte dışarı çıkarlarken Pasisi Şikagoş’un kulağına :
-          Tam zamanıdır
diye fısıldadı. Şikagoş bir şey anlamamıştı !

-          Neyin zamanı ?
-          Şarlo’yu yere vurmanın zamanı ! Şimdi bu kadar memnun bir dakikasında bize bir kaç dolar ikrâz etmekten çekinmez.
-          Acaba öyle mi dersin ?
-          Muhakkak .. eminim.
-          Öyle ise haydi söyle.
-          Yook ben söylemem, sen söyle .
Şarlo birden bire arkasına döndü :

-          Nedir o ? deminden beri ikiniz burun buruna vermiş ne konuşuyorsunuz ?  Beni mi çekiştiriyorsunuz ? Yoksa halâ deli mi zannediyorsunuz ? Eğer bu fikirde iseniz aptallığınıza doymayınız çocuklar .. Müddet-i hayatımda şimdiki kadar akıllı olduğum zamanı hatırlayamıyorum.
-          Öyle öyle .. Allah versin,  hayatta senin gibi insanlar talihi yaver olursa, her tuttuğu altın olursa tabii böyle söyler.  Halbuki biz zavallılar Şikagoş ile ben işte böyle suret-i Allah kerim yaşarız değil mi Şikagoş?..
-          Öyle öyle ..
-          Şikayete ne hakkınız var ? daha geçen gün (Skotland) da bir yankesiciyi tevkif edip günlerce gazetelerde kendinizden bahsettirmediniz mi?
-          Sen ona ne bakıyorsun. Gürültüye değil cebe giren paraya bak O günden beri metelik kalmadı.
-          Vallahi bir tanesine bin kurşun atıyorum.
Şarlo vaziyeti anlamıştı. Kendisini yolmak istiyorlardı.
Evde fırsattan bil istifade onları biraz üzmeye karar verdi :

-          Vay beyefendiler vay ..  iş şimdi anlaşıldı.  Efendilerimiz parasız, meteliksiz kaldınız :  Şikayet ondan ! Fakat kabahat kimin ?  Adam olaydınız benim gibi iktisata riayet edeydiniz A. Kabiliyet yok ki sizde .. Bütün hayatınızı meteliksiz sürtük serseriler halinde geçirmeye mahkumsunuz, yarın da bir geberdiniz mi? İlk yatacağınız yer teşrih masasıdır.  Halbuki bakın bana elhamdülillah iktisata riayet sayesinde bugün hem ceplerim dolu,  hem de emlak sahibi bulunuyorum. Anladınız mı? Laf değil emlak sahibiyim.
Şikagoş ile Pasisi bu uzun nutku dinliyor, arkadaşlarının yüzüne aptal aptal bakıyorlardı, Şarlo elini cebine soktu noterden aldığı tasdiknameyi arkadaşlarının burnuna sokarak :
-          İşte ispatı ! dedi, emlak sahibiyim, emlak..
İki arkadaş büsbütün aptallaşmışlardı. Şarlo’nun elinde filhakika bir malikanenin sahibi olduğuna dair muntazam, esval-i dairesinde bir katip adl senedi mevcuddu. Şarlo artık istediğine nail olmuş, arkadaşlarına karşı caka satmıştı !

-          Görüyorsunuz ya, dedi, işte ben çapkın Şarlo, hayatta her şeye başka, paraya ve şöhrete kavuşan Şarlo aynı zamanda aynı zamanda iyi bir adamım da ... Arkadaşlarımı düşünürüm.

-          Bunu söyleyerek kemal-i azametle elini cebine soktu, iki banknot çıkararak birini Pasisi’ye diğerini de (Şikagoş) ‘a verdi. İki arkadaş gayrı muntazır hediyeden o kadar şaşırmışlardı ki avuçlarını açıp da kağıdın kaç dolarlık banknot olduğuna bakamıyorlardı nihayet Pasisi avucunu açtı, baktı, hayret ve meserretinden ne söyleyeceğini şaşırarak:

-          Bin dolarmış ..bin dolar ! Ah Şarlo’cuğum, sen dünyanın en büyük adamısın, insanların en büyüğü, kardeşlerin en bulunmazısın  öldüğün zaman sana bir mevlüt okutmak borcum olsun !

Şikagoş arkadaşından geri kalmak istemedi :
-          Ben de gidiyorum, hemen şimdi ervahına iki mum yaktıracağım !
-          Otur yerine mel’un ! Ben daha ölmedim, kolay kolay niyetim de yok.  Şakayı bırakalım da haydi, gidelim, her şeyi bir an evvel öğrenip yola çıkmak isterim.

İki saat sonra her şeyi öğrenmişti. Ertesi günü (Barselon)a müteveccihen bir vapur hareket ediyordu. Onunla gidecek, nişanlısını götüren vapurla aynı zamanda olmasa bile hemen hemen pek az fark ile İstanbul’a yetişecekti. Şarlo’nun en büyük korkusu Türk harem hayatı, Türk i’tiyâdâtı hakkında öteden beri Amerika’da işittiği telkinat neticesi olarak Türk’lerden geliyor, Türk’lerin nişanlısını kapıp bir harem kapamalarından, elinden almalarından tiril tiril titriyordu.

Büyük bir ihtiyatsızlık teşkil ettiğini takdir etmekle beraber bir an evvel (Rod)’a koşturup memnun etmek için köşk hakkındaki katip adl senedini yanına aldı , en gizli  bir mahalline sakladı.

O akşam (Nik Partr) dan da en son talimatı almış,  kimi nasıl ve niçin tevkif etmek icabedeceğini öğrenmişti. Mamafih onun en ziyade düşündüğü haydut değil nişanlısı idi..

5

Bu hadisenin üzerinden on beş gün geçmişti : Mis (Rod) cidden pek rahat ve pek güzel bir deniz yolculuğundan sonra nihayet İstanbul’a muvasalat ediyordu. O zaman  İstanbul’da İngiliz işgali bütün şiddetiyle hüküm-ferma idi. İngilizler yalnız İstanbul halkına hatır ve hayale gelmedik cefalar yapmakla iktifa etmiyor,  haricden gelen ecanibe de ellerinden gelen bütün meşakkati göstermekten hali kalmıyorlardı. Şarlo’nun nişanlısı bütün bunlardan bihaber idi. İstanbul’a çıkabilmek için, mutlaka hükümet-i itilafiye konsültlarından birinin vizesine ihtiyacı olduğuna vakıf değildi. Avrupa’nın her tarafına gidilebildiği gibi İstanbul’a da alelade bir pasaportla gelmişti. İlk müşkülat buradan başladı. Karaya çıkabilmek için İngiliz memurlarını ikna etmek, hatta işe Amerika sefarethanesini bile karıştırmak icabetti. Nihayet muvasalatindan tam kırk sekiz saat sonra bin bela ile Tophane rıhtımına ayak basıldı. Beyoğlu’ndaki Tokatlıyan oteline nazil oldu.

Diğer taraftan Şarlo da yoluna devam  ediyor ... Denizin süzülen sularından nişanlısına ait bir haber , rüzgarın yüzünü okşayan fışfışından bir peyam-ı aşinayı soruyordu. Hele (Sebte) boğazını ne heyecan ile geçmişti. Ona öyle geliyordu ki .. İşte yüksek dağ : Cebel El Tarık sevgilisini kapıp götüren sefineyi nazarlarından saklıyordu. Bir defa şurayı geçse gemiyi ufuk üstünde görebilecek, bir tanecik nedimine, kalbine mendilini olsun sallayabilecekti. Halbuki hayal gibi bu ümit de Şarlo’ya bir  sukut hazırlıyordu. Boğazı geçtiler, ufuklarda ne gemi, ne nişanlısı vardı. Kim bilir Mis (Rod)a hamal olan sefineihtimal ki o dakikada İtalya sahalarını boylamış bulunuyordu.

-          Nerede ? acaba nerede ? hayalimin perisi, kalbimin hakimesi, gözlerimin bebeği Rod’cuğum şimdi nerede ? Acaba hangi mel’un ve hain gözler şu dakikada onun gül yüzünü solduruyor ? Türkiye’ye vardı mı ? Her biri beş on kadın seven Türk’ler memleketlerine gökten düşer gibi yapayalnız gelen bu nazlı meleği rahat bırakacaklar mı ? Ooh mel’un tesadüf  ! Hangi akla yelken ettim de en ziyade Nevyork’ta bulunmam iktiza eden dakikalarda kimseye haber vermeksizin sayfiye taharrisineçıktım ? Budala !  Ahmak ! Ya şimdi Türk’ler nişanlımı kaparlarsa, ucu bucağı olmadığı söylenen haremlerden birine atarlarsa ? Lisanını, insanlarını bilmediğim bu ademlerin arasında melek nişanlımı ben nasıl hangi kuvvetle bulabilirim.

Zavallı Şarlo mağmum ve meyus .. Türk’lerin aleyhinde bulunurken bilmiyordu ki nişanlısı Türk’lerden en basit bir tecavüz bile görmüyor, bilakis bütün fenalıklara yine kendi dillerini konuştuğu mahluklardan, İngiliz’lerden maruz kalıyordu.

Kategori: Öyküler

Yorum yaz
mode_edit