menu

Şarlo İstanbul'da! (Bölüm:1)

Yazan: Oğuz Eren
Yayın Tarihi: January 04, 2010 17:03


Charlie Chaplin filmlerinin şahane serserisi Şarlo'nun bir polis hafiyesi olarak maceralarının Osmanlıca baskılarını edindiğimde, bu maceraların telif mi, yoksa tercüme mi olduğundan haberim yoktu. Kitaplardaki "Tercümesi: Bedia Servet" ibaresi elbette bunların tercüme olduğuna kanıt teşkil etmiyor; yerli polisiyelerin çeviri gibi sunulması o tarihlerde yaygın bir uygulama idi.



Bu konudaki merakımı gideren Jess Nevins oldu.  Dünya çapında ucuz romanın tarihinde uzmanlaşan araştırmacıdan öğrendiğim kadarıyla, Şarlo tiplemesi 1922-23 yıllarında Fransa'da yayınlanan "Les Aventures Comiques de Charlot Détective" serisinde polis hafiyesi rolündedir. 16 sayılık seri İtalya'da 1923'te Le Avventure di Charlot nasıl olduysa 24 sayıya çıkmış. 1924'te bizdeki yayını ise orijinal 16 sayı ile sınırlıdır. (Serinin katalogumuzdaki kaydı için tıklayın.)


Polis hafiyesi Şarlo, Nik Parter'in yardımcısıdır. Nik Parter da elbette, dönemin meşhur polisiye karakterlerinden Nick Carter esinli bir tipleme. Miss Rud ve Passy de Parter'in diğer yardımcılarıdır.

Orijinal serinin yazarının kim olduğu bilinmiyor; ancak çevirileri yapan Bedia Servet’in, daha sonraları Server Bedi imzası ile de birçok eseri yayınlanan Peyami Safa olduğu kesin gibidir.

Şarlo, Parter’ın diğer yardımcılarından Miss Rud ile nişanlanmış, filmlerden tanıdığımız Şarlo’dan farklı olarak küçük bir servet edinmişken, yolu İstanbul’dan da geçer. İlginçtir, ülkemizi ziyaret eden ilk yabancı menşeli polis hafiyesi olmak payesi de, Şarlo’ya düşüyor!

Şarlo’nun, Türkler’den korkusunun beyhude olduğunu anlayıp, İngilizlerin Türkler’e zulmünden dem vurduğu, İstanbul’a hayranlığını dile getirdiği pasajların belirli ölçüde çevirmen tarafından eklendiğini düşünüyorum.

Sevgili Erdem Lemi bu öyküyü günümüz Türkçe'sine çevirdi, biz de üç bölüm halinde yayınlıyoruz. Erdem Lemi'ye, ve onun takıldığı birkaç yerde yardımlarını esirgemeyen Erol Üyepazarcı'ya sonsuz teşekkürler...

Not: Metin olduğu gibi bırakılmış, günümüz okurunun yabancı olduğu düşünülen kelimeler, fare ile üzerinde gezinince karşılığı görülecek şekilde bir yöntem kullanılmıştır.















Tam bir hikaye


ŞARLO, POLİS HAFİYESİ


Gülünçlü sergüzeştleri





ŞARLO İSTANBUL’DA !














Bab-ı Ali Caddesi : İkbal Kitaphanesi









Tercümesi


Bedia Servet







Neşr-i İkbal Kitaphanesi Sahibi


Hüseyin



1924 / 1343


Şarlo İstanbul’da



Kuzum bana bak Şikagoş, ne olursun bana yirmi otuz dolar versene.. (Skotland) yarışlarında kazandıklarımı kamilen kaybettim. Şimdi assalar meteliğim yok ! En nihayetinde veririm.

-          Vah “pasisi” canım vah.. Vakıa bende de uzun boylu bir şey yok. Fakat ne yapalım, cebimde ne varsa pay ederiz.

Şikagoş bu sözleri müteakip ceplerini karıştırdı, çıka çıka altı dolar parası çıktı.

Vay canına .. ay başına daha on gün var. O zamana kadar üçer dolar bizim neyimize yeter ki? .. Ah dur aklıma bir şey geldi, (Şarlo)yu yere vuralım. Mel’un zengindir şimdi.. Cebini doldurmasa idi (Skotland) da (Cimi) ile (Bob) un tevkifini bize bırakır mıydı?  Onu bulup soymaktan başka çare yok.

İki arkadaş tam mukallimelerinin bu noktasında iken (Nik Partr) içeri girdi.

-          Miss Rod nerede biliyor musunuz?
-          Hayır görmedik üstad !
-          Pekiyi, ikinizden biriniz gidip kendisini bulunuz, şu telgrafı veriniz,  kendi namına ve müste’cil kaydıyla Türkiye’den geliyor. Zannederim kendisi söylemiştir İstanbul’da ihtiyar bir halası varmış.

Şikagoş telgrafı aldı, Miss (Rod) u bulmak üzere çıkarken Nik Partr ilave etti :

-         Şarlo’yu görürseniz onu da buraya gönderiniz, kendisine söyleyeceğim var.
-         Baş üstüne üstad.

Şikagoş çıktı. Hafiyeler kralı, muavini Pasisi ile konuşmakta devam etti:

-          Haberiniz var mı Pasisi pek yakında mühim bir iş yapacağız.
-          Ucunda para var mı üstad ?
-          Hemen hemen bir sürü !
-          O halde safa geldi, hoş geldi. Çünkü bir müddetten beri ne yalan söyleyeyim, işler pek fena gidiyor. Pek parasız kaldık.
-          Kaldık derken cem’i sıgası kullanmayınız, parasız kaldım deyiniz Pasisi, çünkü Şarlo adam akıllı voleyi vurdu eminim.
-          Şarlo mu? O mel’un zaten yalnız para işlerinde değil aşkta da dünyanın en talihli çocuğu !
-          Adam sen de.. hani ne derler "sabreden derviş muradına ermiş !" Elbette size de sıra gelir. Yalnız bütün marifet muradın yolunu hazırlamaktır. Ne derlerse desinler ben o kanaatteyim ki dünyada "armud piş ağzıma düş" kabilinden nimet ve servet olmaz. İnsan her şeyi biraz da kendi hazırlar.

Mukallime burada kaldı, o esnada (Şikagoş) Miss (Rod) ile birlikte  içeri girmişti, genç kız telgrafı elinde tutuyordu.

-          Üstad, dedi, sizden uzun bir izin rica etmeye geldim.
-          Nereye gitmek için?
-          Türkiye.
-          Türkiye mi? Sizi oraya kadar seyahate icbar eden ne gibi mühim esbab var?

-          Menafi’ maddiye üstad. Galiba biraz da acele etmek lazım. Bu telgrafı bugün artık bu dünyadan göçmüş olan halamın İstanbul’daki vekili çekiyor. Halam bütün emvaline varis tayin etmiş. Oraya gitmem icabediyor. İşte sizden izin rica etmemin sebebi üstad.
-          Pek güzel,  ne zaman isterseniz hareket edebilirsiniz Mis. Madem ki vücudunuza orada ihtiyaç varmış, tereddüde mahal yok. Saniyen orada vaziyet ne kadar icab ettiriyorsa o kadar kalabilirsiniz.
-          Teşekkür ederim üstad, o halde ben doğru acenteye gidiyorum ne zaman vapur olduğunu öğreneyim. Sonra da Şarlo’ya uğrayıp veda edeceğim.
-          Allah selamet versin Mis Rod, ihtiyatlı hareket etmenizi ilaveye lüzum görmüyorum. İnşallah tatlı tatlı gider, tatlı tatlı gelirsiniz. Bizi de mektupsuz bırakmayınız, mamafih, siz bize yazmazsanız bile ben sıhhat haberinizi kimden öğrenmek lazım geldiğini biliyorum.

Mis Rod bu son imaya cevap vermedi, üstadının elini sıktıktan sonra dışarı çıktı. Nik partr Şikagoş ile yalnız kalınca sordu.
-          Şarlo’dan haber var mı?
-          Zannetmem ki Nevyork’da olsun, iki üç günden beri hiç meydana çıkmadı.
-          Nerede olduğunu da biliyor musun?  Vakıa benden on gün önce izin aldı gitti. Fakat zannederim kendisini rahat bırakmayacağım. Ona ihtiyacım var. Bahusus giderayak nişanlısını kucaklamak arayıp bulamadığı bir şey olur. Kendisini arar bulursun çok iyi olur Şikagoş.
-          Baş üstüne üstad. Evine kadar giderim. Pasisi sen de gelir misin?
-          Evet geliyorum

2

Mis (Rod) derhal limanda acenteye müracaat etmiş ve hemen o akşam Marsilya’ya müteveccihen bir vapur hareket etmekte olduğunu öğrenmişti. Bu vapurun İstanbul için Marsilya’dan doğru bir aktarması vardı genç kız hemen biletini almış, oradan evine, uğrayarak çarçabuk hazırladığı yol eşyasını vapura göndermiş, kendisi de (Nik Partr) ‘ın dairesine gitmişti.

Nik Partr biraz asabi bir halde kendisini bekliyordu. Hafiyeler kralı baş muavini Şarlo’yu buldurmak için her tarafa adam saldırdığı halde muvaffak olamamıştı. Genç kızı zarif bir seyahat elbisesiyle karşısında görünce :

-          Hayrola Mis?.. yoksa hemen yolculuk mu ?
-          Evet üstad, vakit kaybetmek istemiyorum, bu akşam yola çıkacağım.
-          Çok güzel... Çok güzel... fakat sizden bir şey rica edeceğim. Bunu bilseniz bilseniz siz bilirsiniz? Şarlo nerede kuzum?
-          Vah ben de bilmiyorum üstad, üç gün evvel kendisini görmüştüm.  Bana esrarengiz bir turla bir müddet ortalıktan kaybolacağını soylemis, fakat nereye gideceğini bildirmemişti. Anlaşılan bana bir "sürpriz" hazırlamak istiyor. Halbuki farkında değil, dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olacak. Avdet edip beni bulamayınca aklı başına gelir.
-          Nasıl ? Demek nişanlınızı görmeden veda etmeden gideceksiniz ha?
-          Ne yapayım üstad kabahat benim mi? Gideceği yeri söyleseydi... Gizli işler yapan neticeye de katlanır.
-          Tarafınızdan kendisine bir şey söylemeyelim mi?
-          Bol bol selam... Ben gelinceye kadar da nihayetsiz bir hile.. Esasen sıhhati yolunda, serveti mevcud..  kendisine daha ne temenni edilebilir.. Avdedimde onu görmekle memnun olmak isterim ve eğer  o zamana kadar hakkımdaki hissiyatını muhafaza ederse tabii.. Artık o zaman konuşuruz. Şimdilik Allah’a ısmarladık üstad. Biraz da Şikagoş ile Pasisi’yi göreyim. Şarlo’ya yolda bir kart yollarım olur gider.
Genç kız buna müteakip şiddetle çıktı, gitti..Nik Partr kendi kendine :
-          Kız kuduruyor, kuduruyor, diye söylendi, renk vermek istemiyor, hissettirmek izzeti nefsine dokunuyor, fakat her halinden belli ki kuduruyor. Şimdi Şarlo’sunu kalbine bastırmakla ne kadar memnun olurdu kim bilir? Neyse şimdi onları kendi haline bırakalım. Takibini istihdaf ettiğimiz haydutun Fas’a kadar izini buldum. Acaba Fas’dan öteye hangi tarafa gitti. Şarka mı, Avrupa’ya mı gitti? Yoksa sadece Afrika çöllerine mi daldı? Bir muamma ki cevabını ancak bu akşam beklediğim havadis getirecek.

Bu esnada Şikagoş ile Pasisi yazıhaneden içeri girdiler. Şarlo’dan bir sır bile bulamadıkları yüzlerinden belli idi. Hafiyeler kralının adam akıllı canı sıkıldı. Uzun bacaklarını masasının altına uzatarak :

-          O halde.. o halde siz de gidebilirsiniz, dedi. Şimdilik size ihtiyacım yok. Yarın sabaha kadar düşünmek, planımı tanzim etmek isterim. Yarın sabah geliniz, görüşürüz. Geceler gebedir derler. Belki bu gece bize Şarlo’yu doğurur. Ne yapalım, artık işimizi talihe terk ile mel’unun bir taraftan çıkmasını beklemeden başka ne yapabiliriz.

Pasisi ile (Şikagoş)nun daha fazla beklemelerine bir mana kalmamıştı. Onlar çıkıp da Nik Partr yine yalnız kalınca ayağa kalktı. Kitaphanesinin köşesinde duran kocaman bir dosyayı yakaladı. Bir iki yudum viski çekiştirdi ve sonra bu muazzam dosyayı tetkike başladı.

Kategori: Öyküler

Yorum yaz
mode_edit